Kayıtlar

Eylül, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

29 Eylül 2020 Yazısı

Rusya, toprak paylaşımının kendi halkları için emsal teşkil etmesi gibi faktörlerin yanında; enerjide oluşacak istikrarın bölgenin Batı ile diyaloğunu artıracağı ve Kafkaslar'da zorlanacağı temelinden hareket ile Karabağ’da çözüm istemedi. Rusya’ya rağmen bir çözüm de olmaz. Sovyet Rusya 1920’li yıllarda Karabağ'ı ele alırken politik dengeleri gözetmiş. Hatta 1920’de (Kavbiuro) Karabağ’ı Ermenistan’a vermeyi kararlaştırmasına rağmen sonraki dönemde ‘Kemalist Türkiye rejimiyle politik yakınlaşma hedefiyle’ AZ'na bağladığını iddia eden kaynaklar da var. Azerbaycan ekonomisi son 20 yılda enerjiden elde ettiği gelir başta olmak üzere önemli düzeyde büyümesine rağmen, bu zenginlik halkın refahı için değil rejimin yani otoriter sistemin tesisine harcandı. 2004'de 175 mil.$ olan savunma harcamaları, 2009-18 arası 24 milyar $ (SIPRI). Aynı dönem Ermenistan savunma harcamaları 4 milyar $'ı biraz aşmış. Ancak bütçedeki oranlarına baktığımızda (2018) Ermenistan’ın harcamaları

26 Eylül 2020 Yazısı

Versailles Anlaşması 20. yüzyılın en büyük hatasıdır. şimdiki israilin kurulmasından tutun, hitler'in fransa'yı yok etme seviyesine gelmesine kadarki yolu açan antlaşmadır. bu antlaşma ile birlikte devletler gördüler ki, bir ülkeyi ya tamamen sileceksiniz, ya da antlaşmayı makul seviyelerde tutacaksınız. ders olmuştur ki 2. dünya savaşı sonrası almanya'nın o büyük çılgınlıkları sonrası bile avrupa birliği'nin temelleri atılmıştır.   10 ocak 1920'de yürürlüğe giren barış antlaşması, bismarck (bismark)ın kurduğu almanya'yı yıkıyor ve yeni bir avrupa düzeni kuruyordu. almanya, alsace-lorraine (alsas-loren)'i fransa'ya, eupen (öpen), malmedy (malmedi) ve monschau (monşo) nun bir bölümünü belçika'ya, memel'i yeni kurulan litvanya'ya, doğu şilezya ve batı prusya'nın bir bölümünü polonya'ya, yukarı şilezyanın bir parçasını çekoslavakya'ya bırakıyordu. dantzig (danzig) serbest şehir oluyor ve milletler cemiyetinin himayesine terkedili

25 Eylül 2020 Yazısı

Pragmatizm; bilgiye ve doğruya ulaşmak için, yararcılık ilkesini ortaya çıkaran felsefi yaklaşım.İnsanı merkeze koyup, her insanın doğrusu kendinedir ve bu doğru o insana mutlak bir yarar sağlamalıdır der kısaca. Eylemin yarar getirmesi istenen bir sonuç olmasına rağmen vicdanı ve soyut kavramları yok sayan bu felsefi yaklaşımın insan ilişkilerinde uygulanmasını patolojik buluyorum. İnsan, yaşadığı dünyada tek olan ve hiçbir varlıkla ya da madde ile bağları bulunmayan bir canlı değildir. bir insanın yararına olan bir doğru, başka bir insanın zararına olabilir. daha doğrusu kişinin doğrusu sadece kendisini değil etkileşim içinde bulunduğu çevresini de etkiler. En düşük faiz ile kredi veren bankayı seçmek pragmatist değil, oportunist (bencilcilik/firsatcilik) bir yaklaşımdır.Arkadaşının sana sakla diye emanet ettiği parayla kendi borçlarını ödemek,işte bu pragmatist bir yaklaşımdır. Bilgiye ulaşma ve elde etme konusunda bir çok yaklaşım ve öğreti bulunmaktadır.Pragmatist yaklaşım bazı ku

22 Eylül 2020 Yazısı

İnternet ve sosyal aglar, modern toplumun insasi ve yonetimi icin kullanilan en onemli araclardan biri haline geldi. toplumsal iliskilerin yeniden tasarlandigi, insan topluluklarinin yonetimini kolaylastirmak adina herkesin kendi gemisinin kaptani oldugu bati orijinli bireyciligin kutsandigi bir cagda, toplumlarin parcalanarak ve bireylerin mikro birimler haline getirilerek kontrolunun saglandigi ya da yalnizliga, curumeye ve sonucta yol olmaya terk edildigi yeni dunya duzeninin yapilanmasi icin kullanilan bu araci kendi capimda elestirmek istiyorum. Bir iletisim araci olarak tasarlanan internetin, esas islevinden kopmus ve sosyal aglar vasitasiyla da insanlar icin bir amac haline evrilmis olmasi, yani tamamiyla bu duzenin savunucularin istedigi sekilde kullaniliyor hale gelmis olmasi dusundurucudur. artik sosyal aglar ve icerik paylasim platformlari bu cagin vebasi neo-liberal duzenin etkisiz halk yiginlarini ve vasat bireylerini uyutma cabasindan baska bir sey degildir. insanlarin oz

19 Eylül 2020 Yazısı

Yunanistan ozellikle son birkac aydir epeydir gundemde. turkiye'nin dogu akdenizdeki kara sulari, kit'a sahanligi ve bunlarin ikisinden hak olarak dogan deniz yetki alanlari konusundaki aksiyonlarina cok ciddi reaksiyon gosteren bir ulke yunanistan. sadece reaksiyon gostermekle kalmayip hem cok ciddi kiskirtici hamlelerde bulunup hem de aslinda hicbir dogal ve hukuki hakki olmayan yerlerde hak sahipligi iddia etmekte. bu iddialarin hicbiri ne bilimsel ne de uluslararasi deniz hukuku hukumlerine uymamaktadir. uluslararasi deniz hukuku uzmani degilim, bunun uzerine okuma yaptigim ve misal teskil edecek ornekler uzerinden cikardigim kadariyla konusuyorum. bu konu hakkinda okuma yapmak isteyenlere su tur tavsiyeler verebilirim. oncelikle henry kissenger'in diplomasi adli kitabini okumalari, daha sonra amerika birlesik devletleri hakimiyet teorileri/doktrinleri hakkinda arastirmalar yapmalarini, ozellikle bir ada ulkesi olan ingiltere'nin ozellikle de fransa ile yasadigi bu

18 Eylül 2020 Yazısı

Eğitim sistemi,siyah ve beyaz üzerinden yürümez.Çeşitliliğe yönelik olmalıdır.Filozof da sanatçı da yazılımcı da mühendis de demirci de marangoz da çiftçi de ve daha bir çok farklı meslek erbabı yetiştirmelidir.A kişisi teknolojiden iyi kazanıyor diye B kişisi de kazanacak diye bir şey yok.Bugün,ülkemizdeki işsizlik ve düşük ücretle çalışma sorunlarını temelinde, eğitim sisteminde çeşitlilikten uzaklaşıp,belli şablonlarla kısıtlanmasıdır.Eğitimde ve ekonomide çeşitliliğe yer vermeyen her ülke,geri kalmaya mahkumdur.  Meslek liseleri var eğitim veren.Bu liselerin amacı nitelikli ara eleman ihtiyacını karşılamak.Ancak size soruyorum. Üretim mi var da tutup ara eleman yetiştiriyoruz? Meslek lisesinden mezun olan adam mecburen üniversite sınavına giriyor.İş bulmak hayal oralara zaten girmiyorum.Madem meslek liseleri görevini yerine getiremiyor neden bu liseleri kapatıp yerine lise eğitiminin kalitesini belli bir seviyeye çekip herkese üniversiteye giriş hakkı tanımıyoruz? Zira

13 Eylül 2020 Yazısı

Kadın cinayetleri yaşamımızın en acı gerçeğidir.İnsanların zoruna gidebilir ama gerçek şu ki din ile birlikte gelmiş kalıplar bu cinayetlerin başaktörleridir.Kadını 2. plana atan onları birey olarak görmeyen zihniyetler bunun tetikleyicisidir. Artmasındaki en önemli etken,son zamanlarda toplum önündeki popüler kişilerin kadına şiddet uygulaması ve herhangi bir ceza almadan hayatlarına devam ediyor olmasıdır.Bu,şiddetin olağan bir husus olduğu algısı oluşturuyor.Toplumun direk olarak kadına şiddet uyguladığı için hayatı hapiste yitip giden ünlü isimlere ihtiyacı var. Peki şimdi kadın cinayetleri durdurulabilir mi? hayır durdurulamaz.Azaltılabilir nispeten ama durdurulamaz,zaten türkiye milyon başına düşen kadın ölümlerinde (cinayete dayalı) düşündüğünüz ya da sandığınız kadar yüksek sıralarda da değildir.Caydırıcı ceza falan da bu işin çözümü değildir bir ton çalışma var insanlar ceza yüksek diye cinayet işlemeyeyim demiyorlar.Yakalanacağını düşünerek kimse gidip öldürmüyor zaten eğer ç

10 Eylül 2020 Yazısı

Japon siyaset ve is dunyasi tarafindan kabul edilmis, bunyesinde 100.000 uyeyi barindiran japon mafyasi. gelenekleri arasinda tum vucutlarini kaplayan dovmeler hatalarinin bedeli olarak parmaklarinin bir kismini kesip liderlerine gondermek ve uyelerinin kan degis tokusunda bulunarak kardesliklerini ilan ettikleri kabul torenleri bulunan gangster toplulugu.  Yakuza'nın "japon mafyası" olduğunu bilmeyen yoktur. peki bu adamlar ilk nereden çıktı, nasıl palazlandı? Yakuza'nın kökenine dair izleri 1600'lü yılların başına kadar sürebiliriz. kabukimono denen, abartılı kıyafetleri ve saç kesimlerine sahip bazı samuraylar, nodachi denen uzun kılıçlarıyla japonya'nın köy ve kasabalarında kafalarına göre terör estiriyor, hatta insanları zevk için öldürdükleri oluyordu. genellikle shoguna doğrudan bağlı olan ve hatamoto-yakko (shogunun hizmetkarları) olarak da adlandırılan bu kabukimonolar, şehirlerde kendi kurdukları irili ufaklı gruplar hâlinde gezerlerdi. ke

7 Eylül 2020 Yazısı

İ nsan kendi yaşamını,yaşam alanını cehenneme çevirmek için korkulası bir gayret içinde. Kimi zaman aşırı sıcak, çoğu zaman insanların dikkatsizliği nedeniyle çıkan orman yangınları hem ülkemizde hem de dünyada binlerce hektarlık alanın küle dönüşmesine yol açıyor.Hatay 3 gündür yanıyor orman, ağaçlar, canlılar yanıyor beraberinde ciğerimiz oksijenimiz de yanıyor.Samandağda başlayan yangının dumanı artık Antakyanın içinde,acısı da bizim içimizde.. .İçmeler, Kisecik ve Karlısu mahallelerine yangın ulaştı.Yangına tabii ki şu saatlerde uçamıyor ama 2 uçak, 12 helikopter, 182 arazöz, 24 iş makinesi, 45 teknik personel ve toplamda da 792 personelle müdahale ediliyor.Yaylacık ve Kisecik mahallelerinde birer samanlık bir miktar zarar gördü.Bunlara da müdahale edildi.Devam eden söndürme çalışmalarında,ekiplerin yangının önündeki yanıcı maddeleri azaltmak veya tamamen yok etmek amacıyla "karşı ateş" tekniğini de kullanarak alevleri kontrol altına almaya çalışıldı. Karşı Ateş Te

4 Eylül 2020 Yazısı

Resim
 Birçok nedenle çocuk istismarlarının ve tecavüzlerin önemli bir bölümü kamuoyunun gündemine gelmiyor. ne yazık ki burada etkili olan basının çocukları koruyucu yaklaşımları gibi ideal uygulamalar değil. ilk akla gelen nedenler güvenlik tehdidi, damgalanma korkusu, cezalandırılma, toplum dışına itilme, dışlanma korkusu… gün ışığına çıkan olguları ayrıntılı incelediğimizde bu unsurları bir bir bulabiliyoruz: ailelere konuşmayın baskısı, soruşturma açanlara kapat baskısı, silah zoru, mağdurun engelli maaşının kesilmesi, son olarak da kanuni sultan süleyman eah yönetiminin gizlenemeyen marifeti, sosyal çalışmacıya sürgün. suçların en ağırlarından biri için cezalandırılma korkusunu mağdur ve tanıklar daha yoğun hissediyor.    Belki bu konudaki veriler tamamen bilinmiyor ve doğrudan bir ilişkiye işaret edecek kadar büyük araştırmalar, konunun hassasiyeti veya sansürlenmesi gibi nedenlerle yapılamıyor. ama içinizin kararmasını göze alıp gazetelerde son yıllarda çıkan

1 Eylül 2020 Yazısı

Dünyada şu anda gerçek bir emperyal devlet varsa o da İngiltere'dir. Doğu Akdeniz'de deniz paylaşımları, Libya ve Kıbrıs konularında söz söyleme hakkı olan bir devlet ve Macron'un Fransa'sı piyon gibi öne çıkarken dikkatlerden kaçmayacak şekilde ingiltere'nin hiç sesinin çıkmaması çok önemli.Geçenlerde Fransa'nın Kıbrıs konusunda rumlardan yana tavır alırken İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın gülümsemeli bir şekilde ince bir mesaj verdiğini okumuştum. Fransa'ya gülümsüyordu bu mesajda. adeta dalga geçiyordu.Fransa'nın ne libya'da, ne Kıbrıs'da , ne de Doğu Akdeniz'de söz söyleme hakkı var. bir de saçma sapan kırmızı çizgiden bahsedip komik duruma düşüyorlar. burada kırmızı çizgi varsa o da türkiye'nin kırmızı çizgisidir. ne kadar mal duruma düştüklerini bilmiyor bu Fransa. İngiltere işte bu Fransa'ya gülüyor. İngiltere, belirttiğim gibi dünya üzerinde tek gerçek emperyal devlettir ve öyle hamleler yapar ki , kimsenin ru