24 Ağustos 2020 Yazısı

Evren ve doğanın kanunlarını baz alarak,yanılsamalar ve bilinmezcilik ile ilintili kuşkuculuk öğretisi.Yöreceli kavramları savunarak hiç bir olgunun,kendi başına bir doğruluğunun kesin olmadığını niteler.Karar öğelerine şüphe ile yaklaşarak, kararsızlılık aşamasında bir kararlılık sağlar.Yeri geldiğinde varlığı bile sorgulayan septik sofistlerden yükselmiştir.

Septisizm,sofistlerden yaklaşık 200 yüzyıl sonra,felsefi düşünüşün zayıfladığı bir dönemde ortaya çıkmıştır.Septisizm denilince doğru bilginin imkanından ilke olarak kuşku duyan bir yaklaşım anlaşılır.Şüpheciliği sistemli bir yaklaşım haline getiren ilk filozof pyrrhon dur.Bu nedenle septisizme pyrrhonizm de denir.

Kuşkuculuk (septisizm), düşün tarihinin belki de en ilginç düşüncelerinden birisidir. bu düşünceyi ilginç kılan nesnelerin başında, düşüncenin içinde yer alabilecek muhtemel çelişkiler ve bu çelişkilerden kurtulmaya çalışmak için verilen etkileyici mücadeleler gelmektedir. gerçekten de nesnel olarak hiçbir nesnenin varlığının kanıtlanamayacağını veya etik olarak hiçbir nesnenin kesin bir doğruluk taşıyamayacağını ileri süren bir düşünce, gündelik yaşamda nasıl davranılması gerektiği sorunu karşısında bocalamak zorundadır. çünkü, kuşkucu olmayan bir düşünceyi benimseyen kişiler, haklı olarak, "eğer dediğiniz gibi bir nesnenin varlığını kanıtlayamayacaksak veya etik olarak herhangi bir nesnenin kesin bir doğruluk taşıyamayacağını benimseyeceksek, bir davranışta bulunmamız ne kadar doğru olur" sorusunu sormuşlardır. bu soruyu bir örnekle açıklamaya çalışalım:

Pazarda alışveriş yaptık diyelim. yolda yürürken, hemen kaldırımın üstünde açlıktan ölmek üzere olan bir çocukla karşılaştık. bu durumda ne yapmalıyız? "pazardan aldığımız yiyecekleri çocukla paylaşmalıyız" dersek, ortaya ahlâkî bir düşünce atmış oluruz. eğer ahlâkî olarak hiçbir nesnenin doğruluğu/yanlışlığı kanıtlanamıyorsa ve biz bu yüzden kuşku içinde kalıyorsak, o çocuğa yardım etmemeliyiz. çünkü ortaya koyacağımız davranışın doğruluk derecesini bilmiyoruz, o çocuğa bu yüzden zararımız dokunabilir. onu görmezden de gelemeyiz, çünkü bu biçimde ortaya koyacağımız davranış da içinde zarar verme olasılığını barındırmaktadır. işte kuşkucuları gösterişli bir düşünme eylemine iten sorunun özeti şudur: gündelik yaşam, seçimde bulunma eylemi üzerine kurulmuştur. nesnelerin varlıkları veya doğrulukları konusunda kesin bilgilere sahip değilsek, seçimlerimizi nasıl ve neye dayanarak yapacağız?

Bu sorulara verilen yanıtlar da ilgi çekici. bir kısım düşünür, "seçimlerde bulunmayarak" biçiminde bir yanıt vermişlerdir. haklı olarak, "seçimde bulunmamak da bir ceşit seçimde bulunmak değil midir? oysa siz, seçimlerin doğruluğunun/yanlışlığının kesin olarak bilinemeyeceğini söylüyordunuz. kendinizle çelişmiş olmuyor musunuz" sorusu yöneltilmiştir, bu soruya da yanıt gelmemiştir. seçimde bulunma konusuna bir başka yanıt da pyrrhon'dan gelmiş ve bu yanıt, düşünce tarihinde pyrrhonculuğun belki de en fazla eleştirilen düşünce biçimi olmasına neden olmuş; gazzalî, descartes, pascal gibi düşünürler üzerine çok fazla yorumlarda bulunmuşlardır. pyrrhon'un verdiği yanıt, "toplumda yerleşik örf ve âdetlere göre seçimlerde bulunmalıyız"dır. bu yanıtı daha iyi anlayabilmek için, yukarıda kabaca değindiğimiz pyrrhonculuğun bu yanıtı vermeye neden gereksinim duyduğunu açmamız gerekir.

Kuşkusuz, düşünce tarihinde "kuşku"dan söz eden ilk düşünür pyrrhon değildir. pyrrhon'dan önce, sofistler de kuşkudan söz etmişlerdi. sofistler, su dolu bir bardağa çubuk sokulduğu zaman, o çubuğun kırılmış gibi durduğunu ama gerçekte o çubuğun kırılmadığını fark ettiklerinde, duyuların insanları yanıltabileceğini de fark ettiler. dediler ki, "dünyada bilgileri elde etme aracımız olan duyularımız bizi yanıltabiliyorsa, o zaman duyularımızın elde ettiği bilgilerin kesin bir doğruluk taşıyabileceğini de savunamayız". işte bu düşünce, ortaya felsefî olarak atılmış ilk kuşku tohumudur. bir başka sofist olan protagoras, insanın aklının da yanılabileceğini fark etmiştir. çünkü, insanın uyurken gördüğü rüyalar gerçek değildir, fakat insan, uyurken o rüyaları gerçekmiş gibi algılar. yine, insanlar arada sırada uyanıkken bile sanrılar görür; çok uzakta olan bir nesne insana olduğundan daha küçükmüş gibi gelir, fakat o nesneye daha yakın olan diğer insanlar, o nesnenin daha büyük olduğunu düşünürler. bu durumda, nesneye yakınlık/uzaklığa bağlı olarak, her insan o nesneyi olduğundan daha farklı olarak düşünecektir. bu da o nesnenin bilgisinin, insandan insana değişeceği anlamına gelecektir. yani, "insan her şeyin ölçüsüdür"... sonuç olarak, nesnelerin özellikleri konusunda tüm insanlığın varabileceği ortak bir düşünce olamaz. hem duyularımızla hem de aklımızla kesin bir bilgiye varamıyorsak, bu durumda kesin olarak savunabileceğimiz nesneler de olamaz. buna tanrı düşüncesi de dâhildir. nitekim protagoras, tanrıtanımaz diye etiketlenmiş, bulunduğu yerden kaçmak için denize atlamış ve boğularak ölmüş bir düşünürdür.

İşte pyrrhon, sofistlerin açtığı bu yolu daha da ileriye götürmüştür. sofistler nesnelerin varlığından kuşku duymamışlardı, hattâ onlar güzel söz söylemeyi (belâgat) erek olarak benimsedikleri ve "ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemli" düşüncesini kabul ettikleri için, nesneleri kimi zaman var kimi zaman da yok olarak kabul etmişlerdi. pyrrhon'un ise güzel söz söyleme gibi bir önceliği hiçbir zaman olmamıştır ve bu yüzden de kuşkuculuğu bir düzen içinde ele alabilmiştir. pyrrhon'a göre, onlarca felsefî düşünce var ve her bir felsefî düşünce de kendi düşüncesinin kesin bir doğruluk barındırdığını, diğerlerinin yanlış olduğunu ileri sürmektedir. bu durumda onlarca doğru ve yine onlarca yanlış söz konusu olmaktadır. aynı zamanda duyular ve akıl bizi oldukça fazla yanıltmaktadır. bu durumda insanlar kesin bir doğrunun olduğunu nasıl benimseyebilir? yine suya sokulan bir küreğin kırık olup olmadığını anlayabilme yeteneğinden yoksun olan duyularımıza dayanarak bir nesnenin kesinlikle var olduğunu nasıl ileri sürebiliriz? nesnelerin ontolojik olarak kesinlikle var olduğunu/olmadığını veya davranışların ahlâkî olarak kesinlikle doğru/yanlış olduğunu ileri sürmememiz gerekir. gündelik yaşamda ise bu yüzden seçimde bulunmamamız gerekir, eğer seçimde bulunmamız gerekirse de bu seçimlerimizi toplumda yerleşik olan örf ve âdetlere göre yapmamız gerekir.

Doğal olarak bu ilginç düşünceye birtakım eleştiriler yöneltilmiştir. ahlâkî olarak kesin bir doğru yargıya varamadığı için seçimde bulunmaktan kaçınan insanlar, sırf toplumda yerleşik diye örf ve âdetlere göre davranışta bulunmayı nasıl önerebiliyorlar? sonuçta o yerleşik olan örf ve âdetlerin de ahlâkî açıdan kesin bir doğruluk barındırmadığını ileri sürmek olağan ve de doğaldır. yine seçimde bulunmamak gerekir deyip de toplumdaki örf ve âdetlere göre seçimde bulunmak da en sonunda seçimde bulunmak değil midir? son olarak, dünyada sadece bir toplum ve topluma ait sadece bir örf ve âdet yoktur. farklı toplumlarda yaşayan insanların, farklı örf ve âdetleri olacaktır. bu durumda, aynı olay karşısında, insanlar, örf ve âdetlere uygun davrandıkları zaman, onlarca farklı davranışta bulunacaktır. bu durum ile onlarca doğru olduğunu ifade eden felsefî düşünceler arasında ne gibi bir fark kalacaktır?

Pyrrhonculuk ve genel olarak kuşkuculuk, varoluş olarak çelişkilerle dolu bir düşünce olmaktan kurtulamamıştır. ama bu düşüncenin ortaya atılmış olması, bizlere pascal, descartes gibi düşünürleri kazandırmıştır. çünkü kuşkuyu amaç olarak benimsemenin sonunun çelişkilerle dolu bir yaşam olduğunu gören insanlık, bu sefer kuşkuyu araç olarak görmeye başlamıştır. böylece sorgulayıcı akıl denilen bir nesne ortaya çıkmış, bu da bilimi, felsefeyi, sanatı ve edebiyatı ilerletmiştir. buradan da şu sonucu çıkarmak zorunda kalıyoruz: salt düşünce, hiçbir zaman insanlığa bir tehdit oluşturamaz, hattâ çoğu zaman insanlığın yararınadır. düşünceyi suç olarak gören bütün egemenler insanlık suçu işlemektedir. bize düşen, her ortamda özgür düşünme eylemini savunmaktır. tersi durumda, insanlık geriye gitmeye mahkûmdur.

KAYNAKÇA

https://tr.m.wikipedia.org/wiki/Ku%C5%9Fkuculuk#:~:text=Ku%C5%9Fkuculuk%2C%20septisizm%2C%20skeptisizm%20veya%20%C5%9F%C3%BCphecilik,a%20ula%C5%9Fman%C4%B1n%20m%C3%BCmk%C3%BCn%20olmad%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20savunan

https://www.xing.com/communities/posts/septisizm-septikler-nedir-1001000232

https://www.felsefe.gen.tr/pyrrhoncu-suphecilik-septisizm-nedir/

Carlos Levy.Kuşkuculuk.Dost Kitabevi.2016.(E-Kitap)

Mustafa Kaya Sütçüoğlu.Kuşkuculuk Sextus Empiricus.Ayrıntı Yayınları.2017.İstanbul

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

8 Mart 2022 Yazısı

13 Eylül 2024 Yazısı

11 Ağustos 2024 Yazısı